top of page
dilara mutevellioglu

YARADILIŞ VE 12 DNA SARMALI

Güncelleme tarihi: 7 Eki

Şimdi çok iddalı bir başlık ile geldim niye böyle söylüyorum çünkü bu açıdan ‘evet yaradılışı keşfettik’ diye bir şey söylememiz pek mümkün değil fakat; şimdiye kadar ki tüm bilgileri toparladığımız bir süzgeç olduğunu varsayarsak birçok kaynaktan derlediğim aynı zamanda kendi hatırladıklarımı da ekleyerek biraz iddalı biraz da herseyin mümkün veya mümkün olmayabileceğini tekrar hatırlattığım noktada  size yeni bir perspektif açıyorum. Şimdiden bir kusur işlersek affola!



Fransa daki olimpiyatları hepimiz hayretler içerisinde izledik tahminimce. Eskiden bir çok şey daha üstü örtülü bir şekilde sunulurken artık günümüzde göze sokma modası hakim. Neden bu kadar bariz bir şekilde görünür olma çabası mevcut ona da bir iki cümle eklemek isterim,

dönemimiz gereği bazı şeyler artık çok daha fazla şeffaf hale gelmeye başladı, gözlemlerseniz eğer bu şeffaf olma hali insanların kendilerini ifade etme şekilleri olsun, yapılan haksızlıklar olsun veya insanların kötü niyetlerini, acımasızlıklarını gizleme ihtiyacının bile özgürlük adı altında korkusuzca yansıtmalarına kadar işlemiş durumda. 


Nitekim ülkemizde ki katliam yasası ile birlikte her gün şahit olduğumuz haberler sebebiyle biz de bu acımasız ve merhametsiz enerjiyi çok yakından çok üzücü bir şekilde deneyimlemek durumunda kalıyoruz.


Kova çağına giriş yaparken tüm o iyi kılıfların içindeki kötü tarafların artık kılıfa ihtiyaç duymadığı yani balık çağının hayalperest ve illüzyon halinden, her iki kutbun olduğu gibi görünür olmaya başladığı kova gerçekliğine entegre olmaya başladık. Bu yüzdendir ki artık istense bile maskeler maalesef yüzde durmuyor.  Tüm bu ani yüzleşmeler karşısında sözü olimpiyatlarla açtım çünkü birazdan bahsedeceğim konu çok zaman önceki ırklardan günümüze kadar gelen bir süreci içermekte.

E olimpiyatlardaki akış da bu sürecin tamamlanma aşamasındaki global bir şov olduğu için son dokunuşu olimpiyatlarla yapacağımı baştan haber vereyim istedim.


Yaradılış dediğimiz başlangıç noktası bizim dualite perspektifinde kendi gelişimimizi süreç üzerinden tanımlayabilmek için oluşturduğumuz bir algı aslında.

Çünkü yaradılışa şu tarihte şu kadar zaman önce gibi bir tanımlama ile yaklaşmamız mümkün değil, sonsuzluktan bahsederken buna başlangıç ve son gibi noktalar ekleyemeyeceğimizden buna insanlığın yaradılış evreleri gibi bir başlıkla yaklaşmamızın daha doğru olacağını düşünüyorum.


Bir önceki blog yazısında gezegensel ve medeniyetler olarak bir sıralamadan bahsetmiştim. Dünya’ya yani Gaia’ya gelene kadar kök ırkların geçtiği evreleri temsil eden bu sıralamada eminim henüz bilmediğim ve atladığım noktalar olmuştur. Bu yazıda ola ki atladığım noktalar var ise biraz daha detaylandırarak aktarmayı planlıyorum. 


Tüm bu kök ırklar dediğimiz medeniyetler, kendi ırklarının devamı için bir çok gezegenden geçerek Dünya’ya kadar gelmiş ve bu kök ırkların tohumları dediğimiz günümüz insan popülasyonunun oluşmasına sebep olmuştur.

Spiritüel topluluklarda dilden dile dolaşan o ‘sen Sirius’tan ben Orion’dan gelmişim’ gibi ifadelere denk gelmişsinizdir.

Buna ben de dahilim, kendi gerçekliğimizi keşfetme arayışında o aitlik hissinden hep mahrum kalmış, galaktik benliğinin yüzdesi daha fazla olanlar Dünya’lı hissetmediği noktada hep bu arayışın peşinde koşarken buluyor kendisini. Ki o aitlik hissinin olmamasının en büyük sebebi de zaten bu cevapları bulmamız gerektiğinden. 



Peki bu Sirius, Orion, Lyra, Sirian’lar hikayesi tam olarak nedir? 


Lyrans’lar insan evriminin bir parçası olmakla birlikte çok yüksek teknoloji seviyesine ulaşan, Terra Race’in bir parçası olarak adlandırdığımız Dünya’daki gezegen bilincini geliştiren uygarlık olarak geçer. Sahip oldukları teknoloji sayesinde uzay diye adlandırdığımız üst perspektiflerde yolculuk yapabilen Lyrans ırkı Lyra’dan çıkan humonid bir ırk aslında. 

Feline-kedi-aslan-kaplan, çita tüm bu ırksal geçişler aynı DNA sarmalının fizik yansımaları olarak bilinir.

 Evcilleştiklerine bakmayın onlar da humonid fakat kediler yani bizim evde beslediğimiz cins olanlar büyük ırk kedilerden ayrı bir şekilde melezlenmiş ırklar. Dikkat ederseniz sadece kedilerde yılan göz bulunur diğer büyük ırk kediler yuvarlak göz merceğine sahiptir :)

geldik mi yine reptilian soyunun etkilediği başka bir ırka....:)


Lyrans’lar bizim zaman algımıza göre milyonlarca yıl önce uygarlık olarak çok yüksek bir teknolojiye ulaşmış fakat kendi içlerinde birçok gruba bölünerek bu gruplar arası anlaşmazlıklardan dolayı savaşa girmiş kendi kendilerini yok etmişlerdir. Daha doğrusu Lyra gezegeninde bu savaş olduktan sonra gruplar başka gezegenlere dağılmıştır. 


Lyra’dan gelen bu varlıkların bir çoğu Pleiades’i(Ülker)(Boğa takım yıldızı), Hyades’i ve Vega sistemini kolonileştirmek için yıldız gemileri dediğimiz(bizim tabirimizle) yüksek teknolojili araçlarla gezegenden ayrılıp başka yaşam alanlarına geçiş yapmışlardır. 

Hatta bir kaynakta şöyle bir bilgiye denk gelmiştim, Lyranlar Boğa/Tau/Taurus takım yıldızına geldiklerinde boğanın gözü denilen ALDEBARAN da nasıl savaşacaklarını öğrenmişlerdir. 

Diğer bir ilginç nokta ise Turan Irkı ismine aşina olanlarınız vardır Türk ırkı olarak da geçer Türklerin atalarının savaşmayı öğrendiği yer ALDEBARAN’dır. 

Ok-Yay-Mızrak, Türkler’in de tarihinde önemli semboller olduğundan burdan bağlantı kurabilirsiniz. 

"Aldebaran" ismi, "takip eden" anlamına gelen Arapça "al Dabarān" kelimesinden gelir.

Bunun nedeni, Aldebaran'ın Boğa takımyıldızında bulunan Ülker yıldız kümesini takip ediyor gibi görünmesidir.

Ariyetten boğanın başındaki ‘göz’, üçüncü göz veya baştaki ışık olarak da anılır. Işık ile elmas arasında sembolik ilişkiyi Buda'nın bilincine de elmas denildiğini hatırlatarak belirtmek isterim..

Aldebaran’nın zihnin gizemlerine açılan bir portal görevi gördüğünü ve kalbin gizemlerine bir portal olan sabit yıldız Antares ile dengeye geldiğinde, Güneş Aldebaran tarafından geçildiğinde,

yılda iki kez aydınlatılan güçlü bir yıldız kapısı ekseni yaratır.

Yıldız efsanesinde Aldebaran, Dünya’daki yıldız tohumlu misyonunun Vizyon sahibidir de diyebiliriz.

Thule ve Vril kızları hiç duydunuz mu bilmiyorum, bir efsane olarak anlatılır, gerçi her şey bir mitoloji ve efsane olarak anlatılıyor ama neyse :)

bu hikaye bir masal niteliğinde değildir…Kapıdır…ve kapıyı kullananları anlatır. 


Aldebaran yıldız sistemine ait bi diğer bilgi ise, kızıl saç DNA’sı.

Kızıl saçlıların DNA'sının Aldebarandan geldiği söylenir.

Kızıl saçlılar hep savaşçı auraları ile bilinir, ateş grupları Koç,Aslan,Yay Aldebaran’ın savaşçı yetiştirilen yıldız olarak anılması da bu noktalarla bağlantılıdır. Savaşçı DNA’sı Aldebaran’a aittir. 



Aldebaran; Babil’de, MÖ 3000 civarında, "Yıldızların Önde Gelen Yıldızı" olarak biliniyordu çünkü Boğa takımyıldızının gelişi, Babil yılının başlangıcı olan ilkbahar ekinoksunu işaret etmekteydi.

İran'da Aldebaran, Regulus, Antares ve Fomalhaut ile birlikte dört mevsimi simgeleyen dört Kraliyet Yıldızından biri olarak da bilinir.

4 yön 4 mevsim

Boğa=Aldebaran 

Akrep=Antares

Kova=Fomalhaut

Aslan=Regulus


Hatta Mezopotamyalılar Aldebaran'a "Işığın Habercisi" olarak hitap etmekteydi. Başka bir kısa not ekleyecek olursam Shambala, Agartha ve Aldebaran yıldızı Aryan ve Süpermen(umarım sadece bir comic book karakteri olduğunu düşünmüyorsunuzdur, tüm marvel ve DC karakterlerine de geleceğim, 20 senedir koleksiyonunu yapmamın en önemli sebebi de budur aynı zamanda) ırkının orijinal evleri olarak kabul edilir. 


Modern zamanlarda, yıldız genellikle boğanın turuncu gözü olarak tasvir edilir. Ancak ilginç bir şekilde,

Orta Çağ'da Cor Tauri - boğanın kalbi - olarak adlandırılıyordu.

Farklı kültürlerin kendine özgü yorumları vardı:

Bazı Kızılderili kabileleri Taurus'u bir bizonun başı olarak görüyordu, Arktika'daki İnuit halkı ise Aldebaran'ı bir kutup ayısı olarak görüyordu.


15 kök yıldız; 

Algol, Pleiades, Aldebaran, Capella, Sirius, Procyon, Regulus, Alcaid, Gienah, Spica, Arcturus, Alphecca, Antares, Vega, Deneb…


İnsanların orijini K62’den yani LYRA’dan gelir, Boğa ya yerleşenler…Boğa(alfa)=alef=elif 

ilk yerleşim!

alfabedeki ilk harf ‘A’ dan aklınızda kalsın.

Manahu ise Pleiades olarak bilinir. 

Tüm bu geçmiş tarih aşamaları günümüze kadar ulaşan bazı sanat eserlerinde de konu edilmiştir, tabi sembolizm üzerinden..

Özellikle Da Vinci tüm bu sistemi son akşam yemeğindeki tablosunda sembollerle ifade etmiştir. 


Simetri bildiğiniz gibi Da Vinci’nin eserlerinde kullandığı en önemli yöntemdi. 

Dikkat ederseniz bu tablosunda da İsa’nın

sol tarafı mavi renkli kumaşla

sağ tarafı ise kırmızı renkli kumaşla örtülü…

yavaş yavaş Mavi Kan - Kırmızı Kan konusuna geliyoruz burada…

Kırmızı neydi?

Alfa = demir oksit 

Mavi ise

Omega’dır = bakır oksit

Yani Meshi bilinci hem Alfa hem Omega’dır.

Burda mesih bilincini tabiki de İsa peygamber sembolize ediyor.


Hatırlayın mavi hap kırmızı hap demiştik önceki yazıda…

birleştiğinde ne olur?

 PURPLE CROWN= Tepe Çakra = aydınlanma gibi gibi..

Yani Mesih bilinci….

Bizimkilerde bekliyor ya dünya'nın geri kalanıyla birlikte mehdi mesih gelecek diye…

yine bir kahraman bekliyor insanın oğlu!

biraz farkındalık diliyorum tüm dünya'ya

yoksa bu kafayla daha çok reset yeriz biz…

mor tacı takanlar, her şeyi ben yönetiyorum, akıl benim, farkındalık benim, her şeyi ben biliyorum mesajı verir,


bedene hükmeden beyin gibi...

dünyaya hükmeden kraliçe gibi :)


Alfa-Omega= Başlangıç ve Bitiş = İlk ve Son

Sağ ve Sol

Şu politikada da bir ortak mantık ortak yönetim bulunamadı değil mi yıllar geçti hala ikilik perspektifi….

Hala sağ-sol, muhalefet-iktidar çarpışması üzerinden farklı sonuçlar çıksın diye uğraşıyoruz.

Halbuki masanın altında el sıkışıp üstünde taraf olmayı tercih ediyorlar, maksat halk uyanmasın huzur bulmasın

kaos daha çok enerji üretiyor çünkü, ama negatif enerjiden beslenenlere üretiyor o enerjiyi :)


Beynin sağ lobu sol lobu,

ya solaksındır ya sağlak

peki ya benim gibi ikisini kullananlar ?

Hah bak orda işte mor tacı giyme şansın çok yüksek…

Bu arada ben sonradan öğrendim iki elimi aynı şekilde kullanmayı öyle doğuştan falan değil isteyince eğitiyorsun.


İki perspektifi dengede kullanmak, ikiliğini dengeye getirmek için bazen fizikten de yola çıkarak bedeni de eğiterek farkındalığını geliştirebilirsin, sabah kalktığında hep kullandığın tarafla değilde bir de diğer tarafla dişlerini fırçalamayı dene, motor faaliyetler nöronlardaki elektriksel etkileşimi farkılaştırdığında sen de farkedeceksin,

denemesi bedava!


Gelelim Pleiades’e…

Pleiades Boğa’nın sırt tarafında yer alır

Boğa güreşlerinden aklınıza gelsin. 

sırta vurulan oklar!

Lyran atalarının yani bu Pleiadeslilerin bir kısmı da Lemuryalılar ve Atlantisliler döneminde Dünya’ya gelmiştir.

(Ages of Humanity dönemi)

6. Kök soyun son savaşı döneminde olduğumuzda ısrar ediyorum

fakat birçok kaynakta 5. Kök soy olduğumuzdan bahsedilmekte.


Bunun sebebi de Atlantis ve Mu adası döneminden önce Lemuryalılar denilen kök-soyun yaşamış olması.

Atlantisliler dördüncü kök soy olarak biliniyor.

Burda çok büyük bir karışıklık var hatta bu geçiş dönemleri ile ilgili olan grafikte de bu 5. Nesil olarak gözükmekte. 

Yalnız ortada kaçırılan bir nokta var benim fikrimce.

Şöyle ki 7. Nesil altın çağ ile başlıyor yani Kova çağı. 

Fakat kaynaklarda 6. Nesilden sonra bu kova yani altın çağa geçileceğinden bahsediyor. Grafikte de o şekilde gösterilmiş.

Yani 6. Ve 5. Nesil aslında iç içe. Biz bu balık çağının bitişinde yani uyanış döneminde ahir zaman dedikleri sürecin içindeyiz dolayısıyla grafiğe bakarsanız beklenen tufandan sonra 6. Nesil başlayacak diyor halbuki bu tufan dan sonra 7. nesil doğacağı belirtilir.


Zamanla ilgili bir yazı paylaşmıştım hatta Schumann resonance paylaşımlarımda da bu zaman sıçramalarından çokça bahsettim. Aslında tüm bu kilit noktalar nesil geçişlerinin zamanla olan imtihanı sürecinde 5. Ve 6. Neslin aynı çağda tekamül ettiği bir zaman dilimi yarattı.

Biraz karışık gelmiş olabilir.

Bir diğer örnekle belki biraz daha anlaşılır hale getirebilirim.


Budizmin öncüsü Buda, mehdi frekansına sahip kişinin geleceği zaman olarak 2500 yıl sonrası yani 2019 yıllarına işaret etmiştir

Mehdi bilincinden yukarıda bahsettim,

kişinin mehdi olarak değil mehdinin bir bilinç arketipi olduğu, gelecek kişinin bu mehdi bilincinin öncüsü olarak ortaya çıkması dersek belki daha net bir açıklama getirmiş olurum.

Hz. Muhammedin söylediğine göre o yaşarken 5600 yılındaydılar. İnsanlığın yani ademoğullarının ömrünün 7000 yıl olduğunu da bildirmiştir.

Yani 7000 yılda bir resetlenen matrix döngüsünden bu şekilde bahsedilmiştir.

7000 yıl yani dünyanın 7 günü dolduğunda; 1980(hicri1400) yılında kıyametin kopması daha doğrusu kutupların yer değiştireceği süreç beklenmekteydi


 Fakat bahsettiğim bu zaman algısının shift etttiği yani zaman açısından alternatif bir sürece girdiğimiz dönem CERN merkezli çalışmanın olduğu dönem ile paralellik gösteriyor bayağı ilginç bir tesadüf.

Buraya çok değinmeyeceğim çünkü hala daha detaylı bir araştırma yapmam gerektiği kanaatindeyim. Yani net bu yüzden oldu demek için henüz sağlam bir background hissetmiyorum.

Fakat gözlemlediğimizde çok fazla kanıt ve işaret önüme çıkmıyor da değil. 

İleriki süreçte mutlaka bir noktadan bağlamış olacağımı düşünüyorum. 

Bu çağ geçişi kafa karışıklığını yan not olarak şimdilik kenara koydum.



Pleiades e dönecek olursam yani Lyran dan kopup gelen grupların bir kısmı Mu/Lemurya’nın son zamanlarına ve Atlantisin ilk zamanlarına yerleştiği söylenir.

Bazıları dünya da var olanlarla melezlenip dünyalı oldular.

Orijinal olanlar ise yani tür olarak melezleşmeyenler kısa zamanda dünya teknolojisini geliştirdiler.

Tabi bu süreçten sonra bildiğimiz Atlantis/Mu çatışması yaşandı.

Dünyanın kanseri insan derler ya evrenin kanseri de reptilian'ların bir soyu olarak bilinir. Nerde barış içinde yaşayan gelişmiş ırk varsa içlerine sızıp kaleyi içten fethederler. Lyra da ki gruplaşmaya sebep olup orayı hallettikten sonra Atlantis/ Mu olayına da el atmışlardır. .


Bu arada reptilianlar insanlardan önce dünyada vardı bu sonradan gelip ortalığı karıştırmışlar gibi algılanmasın. Olay sadece kontrol etme arzusundan çıkan taht kavgası ile alakalı. 

Game of Thrones belki size bir şey ifade eder bu nokta da yoksa

House of Dragons’la mı bağlasam…..biz en iyisi bi daha ki blog yazısına

Star Wars’tan başlayıp; 

Anakin Sykwalker=Marduk Semgaz=Sith Lord

Darth Wader’ın dark olmadan önceki halini yani Marduk’u anlatalım :) zaten Enki / Enlil konusuna değinecektik güzel akış olur. 


Devam ediyorum...

7 kız kardeş ya da Atlantisin 7 cadısı dediğimiz Pleiades kız kardeşlere…

Maia, Alcyone, Asterope, Celaeno, Taygete, Electra, and Merope.


Savaştan sonra daha doğrusu Atlantis teki nükleer patlamadan sonra bu gruplardan bir kısmı evrenin başka yerlerine giderken (Vega yıldız) diğer bir kısmı ise dünya da hayatta kalıp insan faaliyetleri yani teknoloji üretimlerini yeniden düzenlediler. 


Vega dan sonra 5. Gezegen jupitere de yerleşenler oldu.

Jupiter rules the seas=water, sign of pisces, Balık = Dinler,

kimler neler yazdı da vahiy vahiy okuyoruz işte. 


Bu arada teknolojik olarak en gelişmiş güneş sistemi içindeki 5. Gezegen onların sayesinde JUPİTER oldu. 


Jupiter’e MALONE da diyorlarmış bir kaynakta öyle okuduğumu hatırlıyorum. 


Hyperborea mesela, ilk eterik insanlar, insanların fiziksel gelişimine başlamadan önceki halleri. 

Hyperborea, Agartha, Mu ve Atlantis’in yani ana karaların tüm tarihi Lyra-Pleiadesliler tarafından yazılmıştır ne kadar ilginç değil mi :)


Matrix senaryolarını kimler kimler yazıyor...

İşte o yüzden diyorum ki her şey illa yüksek perspektif üst boyut diye aldım kabul ettim değil. Atlantis’i batıran da 7 kız kardeş yeni insalık sürecini geliştiren de yazan oynatan da aynı ekip.

Her şeyin ışığı gölgesi mevcut, sorgulamadan, sen hangi yörenin evladısın demeden bağrına basmak da insanın kendi fakir edebiyatı.

bakalım ne zaman insan o devasa ağaçların küçücük tohumdan yetiştiğine, gölgesinde durduğu ağaca kendinen daha fazla sorgusuz sualsiz inanmayı bırakacak da kendine olan inancını büyütecek!

belki o zaman tüm bu resetlerin neden olduğunu da keşfeder...


Pleiades’lilere göre Lyranlar kendi sistemlerini terk ederek Pleiades(ERRE) ve Hyades’e yerleştiler. 

Tam bu seyahat sırasında Lyra kökenli Pleiades'lilerin Dünya’yı keşfettiği söyleniyor hatta bundan öncesinde başka bir takım savaşlar olmuş ama benim bu konuda bir bilgiye denk geldiğim olmadı. 


Konu buradan Orion ve 5. Boyut gezegeni TARA’ya geçiş yapıyor fakat bizim asıl konumuz 12 DNA sarmalına uzanmakta dolayısıyla bu başlığı sonraki dönemlere saklamak üzere burada bırakıyorum. 


Tüm bu süreçlerden sonra konuyu şurdan bağlayacağım,

Atlantis dönemi savaşı=nuh tufanı ile de bağlantılı…

Ziusudra ya da incilin Nuh’u ve Gemisi…

Gemi yapımına yardım eden fallen angels’lar yani Igigi’ler.


Igigiler(Alalu) versus Anunnaki(Anu)

Anunnakilerin bu Igigileri FALLEN ANGELS yaptığı dönem. 


Işık kırıldı ama nasıl kırıldı? 

Sümer’in Igigileri

Hebrew’dan önce igigi, 

Hebrew’dan sonra Nefilim oldular…

Sonra Jesus dönemi Fallen Angels oldular…

The Fall of the Rebel Angels by Hieronymus Bosch, based on Genesis 6:1–4


Dünya da tabiki DNA engineering yapan bir sürü ırk var yani melezleme!

Dragon Blood Earth Royalty Igigi ve Human birleşmesi

Kızıl Dragon! 

Kızıl Ejder diye bir kitap vardı Thomas Harris’in 1981 de kaleme aldığı kitap, 

Hatta sonra filmi yapıldı Hannibal Lecter serisi olarak geçer….

insan yiyenler!

bu hikaye de bu ırklarla bağlantılı…

Human-Angel Hybrids on Earth tabi sonra tufanı koparmışlar…

Neden peki? 

Elma yendi, yasak elma!,

pandora'nın kutusu,

bilginin çalınması!

manipüle edilmesi!

bilginin manipüle edilmesi demek burda farklı ırklarla melezlenme hali yani DNA deformasyonu,

orijini bozduysan cennetten kovulursun çünkü artık orijin değilsindir. Kutsal olan bozulursa frekans düşer. 


Şimdi geldik mi DNA konusuna NİHAYET!

Konu çok detaylı şu yukarıda bahsettiğimi tam olarak öğrenmek ve oturtmak için iki senemi yedim çok ciddi söylüyorum bunu,

çünkü işin asıl karmaşık kısmı kan grupları.

Ve tüm bu tufandan kurtulan veya kurtulamayanların hepsi kan grubuna göre ayrışanlar. 

Dna sarmalı konusunda da ilk elenen veya ilk yükselecek olanlar yine kan gruplarına göre ayrışıyor. 



Bu gezegendeki kök ırkların tohumları yani bizlerin amacı,

ışık işçileri, yıldız tohumları da dediğimiz kesim,

orijinal DNA’yı tekrardan aktive etmek ve Orion grubu ile Lyran savaşlarında ve ardından sürüngen ırklar yüzünden kaybedilen yetileri geri kazanmak. 

Şimdi burda Mete hocamın bir yazısından alıntı yapacağım, öğrendiklerimin büyük bir kısmını onun sayesinde öğrendim ve onun yazılarını okurken aynı zamanda hatırladığım kısımlarıda ekledim. 

Mete hocamın yazdığına göre;

‘12 Dimension ya da diğer bir deyişle 12 DNA iplik seviyesi

Harmonik Evrenlerde ki insanın oransal Avatar Matrisinin yeniden birleştirilmesine ve tüm yönlerin Avatar kimliğiyle bütünlüğe geri kazanılmasına yardımcı olmak için Lyran-Sirian’ larla birlikte tasarlandı. Esasen bu, şimdiki zamandaki Orion Savaşlarından gelecek zaman çizelgelerindeki yıkımı değiştirmek amacıyla kodu almak için geçmiş ve gelecek zaman çizelgelerine gitmek anlamını taşır.’ 


Dediğine göre bu 12 DNA kısmında ilginçtir ki LYRA(feline-kedi-aslan) ve Sirius(Anubis) humonoid ırkları birlikte çalışmışlar.

Kediler ve köpekler aslında ortak çalışan birer ajanlarmış meğer. :) 


Şimdi neden köpekleri kedileri katletmek istiyorlar farkettiniz mi ?

Bu fizikte sadece bir hayvan katliamı değil. 

Köpekler Gate Keepers dediğimiz boyut kapısı bekçileridir.

Kediler bu kapılardan geçenleri gözleyenlerdir.

Yani bu iki ırka düşman olan sürüngen ırklar aslında olayın kökeni. 


Dünyayı yöneten küresel kitle dediğimiz mavi kan kök soyundan gelenlerin, dünya da ilk biz vardık siz sonradan geldiniz,

mülteci olan sizsiniz diyip tekrar yeryüzüne çıkma ve özgür bir şekilde yaşama kavgası. 

Haksız da değiller,

siz mültecilerle yaşamayı seçiyor musunuz ki biz barış içinde yaşamayı deneyelim?

sorusunu da sormak tam yerinde bir hareket olur. 

Tüm bu göç dalgaları mülteci sorunları aslında birer yansımadan ibaret. 



Peki dünyaya gelmiş ilk insan kök soyun anadoludan başlayarak yayılmış olması ve Türk/Torklar/Turan olması da olayın en sonunda bize dokunacağını da gösteriyor ki uyanışın Anadolu’dan başlayacağını da tekrardan kanıtlamış oluyor. 


Bu kan grupları olayı da bayağı geniş ve detaylı ama biraz değineceğim çünkü olimpiyatlar gerçekten soğumadan anlatılması gereken bir konu. 


İlk olarak Mavi kan ve Kırımızı kan dediğimiz

ayrımdan başlamak istiyorum,

çünkü dünya üzerindeki ırklar bu ayrıma göre sınıflandırılıyor. 



Mavi kan dediğimiz Bakır Oksit sürüngen genleri taşıyan kan 

Kırmızı kan ise Demir Oksit ‘asil kan’ dediğimiz kan grubu…

Dünya üzerindeki insan popülasyonu her iki geni de içinde taşıyor, yani biz dengeyi barındırıyoruz melezler olarak!

fakat iyi ve kötü

sevgi ve nefret arasında yaptığımız seçimlere göre bu dna'ları aktive ediyoruz.

O yüzden hep diyorum asıl kimlikler ön plana çıkıyor artık diye, kim olmayı seçtiğiniz nokta da dna'nızdaki negatif tabanı mı yoksa pozitif tabanı mı aktive edeceksiniz bunu siz belirliyorsunuz.

O yüzden son dönemde artan acımasızlık, merhametsizlik sizde ki koşulsuz kaynak sevgisini uyandırma amaçlı bu kadar güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor,

gözlemlediğinizde de kimler acıdan nefretten ve ölümden besleniyorsa onlar negatif yani mavi kan soyuna ait olan genlerin aktif olduğu dna'lardır.

Kimin ne olduğunu buradan ayrım yaparak anlayabilirsiniz.


‘Sahip olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur’ 

Atatürk’ün her dediği cümlenin alt metni Türklerin tarihine bir atıfta bulunur.

Melezlenmemiş kan 

hatta kan uyuşmazlığı dedikleri durum tam olarak da bu yüzden gerçekleşiyor….

akraba evliliği değil aslında kan uyuşmazlığı dedikleri şey,

çünkü eskiden asıl aile dışı evlilikler yasaktı, soylarını devam ettirmek için asil soydan gelen aileler aile dışı evlilik yapmaz mesela, kendi kanına en yakın kimse onunla evlendirilirlerdi, aynı titreşim frekansını devam ettirmek için.

Fakat şimdi DNA'lar bozulduğundan/melez kan olduğundan yani bozuk kan, iki bozuk kanın birleşimi problemli doğumlara sebep oluyor, genler daha da bozuluyor ve genetik problemler ortaya çıkıyor.

hemen kısa bir örnek veriyorum tüm Hollywood Kraliçe II. Elizabeth ile akrabadır,

araştırırsanız mutlaka bulursunuz soy ağacını :) 


Konu biraz daha pekişmiştir diye tekrar hatırlatma gereği duyuyorum

Adem ve Havva cennetten kovuldu cümlesi melez ırk yaratıldığı içindir, genlerin bozulmasından dolayı…

kutsal olanın bozulmasından dolayı,



Devam ediyorum..

peki neden RH?

Rh ile başlayan kan gruplarının RH olarak ifade edilmesinin sebebi

REYSUS Maymunuyla alakalı yani ademoğlu yaratılırken kullanılan kan grubu…

Şimdi maymundan mı geldik olayı burda bir bakıma önem kazanıyor,

Cevap hayır!

maymundan gelmedik

ama dünya üzerinde tanrı geni taşıyan bir tür olarak buradaki insan formuna en yakın olan maymun genleri ile melezlendik diyebiliriz. 


Asıl olay da burdan itibaren ayrışıyor.

Adem den gelenler Ademoğulları, Adem soyu verses Lilith soyu!


EVE-rything comes from ATOM=ADAM

İngilizce Matrix’in dilidir, bunu daha önce de belirtmiştim

anagramlar algoritmayı kodlamak için vardır,

spells dediğimiz de bu anagramı kodlayan ses frekanslarıdır.

Manifest de bu şekilde çalışır. 


Eve-rything = Atom = Adam (thumb)


A Thumb=A Sun verses A Moon

From the Womb to the tomb


We live in a firmament to become a firmer MEN!

JESUS ​​= PROMETHEUS

ANATOMY in Atom

Ethymology = Atom-alogy = Adamology = the root

THIS IS A MANS WORLD!

Autum neydi mısır

god of Sun autum=atom=adam

Güneşin çocukları,

rabbit hole is so deep…is infinite!

Başka bir örnek; 

Adem elması= Adam - Apple 

görünüşe göre elma ademin boğazına takılmış :)


Apple markasının logosunu hatırlayın 

Isırmış elma üstünde tek yaprak 

Yaprak orda draconian gözünü yani reptil genini temsil eder,

elmayı ısırtanın ırkı!

Havvaya kim elmayı yedirdi?


ya da şöyle bir noktadan da bakalım

IPHONE'u okurken;

'I' is eye-phone right!

HER ŞEYİ GÖREN GÖZ, size bir şey hatırlatıyor mu?

diğer bir örnek;

'siri' yi tersten okursak ne olur?

iris=eye=ım watching you


herneyse devam ediyorum :)


Red Apple=kök chakra=kırmızı=caos in hell

Red apple goes to the blue throat and ends with a PURPLE CROWN


KIRMIZI ELMA köklerdeki kaostan çıkıp mavi boğaza ulaşıp

(ses frekansları/spells),

mor tacı takar!

Kaostan aydınlanmaya!

Musanın hikayesi neydi peki ?

Kızıl denizi yarar mavi sulardan geçer mor topraklara yani

kutsal olana ulaşır!

The Middle Path!

halkının uyanış hikayesi gibi sanki!


Upper World / Under World, you’re living in a Middle East!

Yüzüklerin efendisi, anlatıcam filmleride anlatıcam….

kutsal topraklar!

Middle East! 

Neden savaş var şu an ?

Kutsal toprakları ele geçirmek

Lilith soyu-adem soyu kavgası

İsrail,

ISIS-Ra-EL

ISIS=LILITH=VENUS=ISHTAR=Ademin ilk karısı


İşte tüm bunlara aslında ırklar arası kan savaşları da diyebiliriz.

Neden bu dönem?

çünkü insan orijininin asıl aktivasyon süreci yani 12 DNA aktivasyonu döneminde insanların artık farklı bir perspektife geçip, ayrıştırma bakış açısından uzaklaşıp, bütün olma farkındalığına erişmeye başlamasıyla kölelik sisteminin sonuna geliniyor.

Fakat tabiki bundan en zararlı çıkacak olan bu zamana kadar tüm bu kölelik sisteminden enerji hasatı yapan asıl kitle dediğimiz dünyayı yöneten küresel kesim ailelerinin yönetimde kalma çabası. 



Peki bunların kan grupları ile ne alakası var?

şöye ki; 

Dünya üzerinde yaklaşık 342 tane kan grubu antijeni vardır.

Bunların 160 kadarı çok yaygın

nüfusun %99.9’u bu yaygın kan antijenine sahip. 

RH+ ve RH- kan Grupları 


diğer bir grup ise RH null kan grubu çok az insanın bildiği bu kan grubu , mu kanı olarak da bilinir.

diğer bir ismi ile evrensel kan (altın kan).

çok nadir bir kan grubudur, ve dünya üzerinde sadece 43 kişide bulunduğu bilinmektedir fakat bu kişilerin kim olduğu asla paylaşılmaz.

bu, RH grubunun pozitif veya negatif olmadığı bir durumdur.

RH Null Kan bağışında bulunulan kişide iyileştirici bir etki yarattığı bilinmektedir bu yüzden bu kişiler kendilerini gizlerler.


RH(-) kan grubu, dünyada insanlardan başka hiçbir canlıda bulunmaz.

RH(-) negatif kan grupları klonlanamaz.

Bunu Rhesus proteininin yokluğuna bağlarlar.

RH negatif hamile bir annenin bebeği, annenin RH pozitif faktörüne karşı bağışıklık tepkileri gösterir çünkü onu yabancı bir varlık olarak görür.


Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, RH negatif kan hücrelerini ve dolayısıyla bireyi bir bütün olarak klonlamak zorlaşır.

yukarıda bahsettiğim gibi,

*RH(+) kan demir içerirken, RH(-) kan yüksek miktarda bakır içerir.

*RH(-) kan, mavi kan olarak da bilinir.

RH(-) bir anne, rahminde bir RH(+) bebeği tolere edemez;

beden ondan kurtulmak veya onu öldürmek ister.

Bedende yabancı bir madde varmış gibi tepki verir. 


Bu nedenle, RH(+) bebeği doğurması için RH(-) anneye RhoGAM enjekte edilir. Burada, dışarıdan bir müdahale yapılmak zorundadır. İşte en baştaki kan uyuşmazlığı dediğim bu aslında. Farklı cinsler arası kan melezlenmesi dışarıdan müdehale olmadığı sürece yani gen mühendisliği yapılmadığı sürece varlığın hayatta kalması mümkün değildir. 


Bu mavi kan dediğimiz kan grubu olan RH(-) kan grubuna

dünya nüfusunun sadece %15'i sahiptir.

RH(-) kan grupları yüksek frekanslı ve yüksek titreşimlidir.


Doğuştan gelen donanımla doğarlar,

Telepatik yetenekler geliştirmişlerdir, süper empati kurabilirler, bilgi arayabilir ve hatta astral seyahate bile yatkındırlar.


Rh faktörünün 1937 yılında Alexander S. Wiener ve Karl Landsteiner,

tarafından keşfedilmesiyle, Rh proteini olmadan klonlanmış kan hücrelerinin gerekli esnekliği kaybettiği ve DNA ipliği çıkarıldıktan sonra kullanılmasının zorlaştığı gözlemlendi. Bunun başlıca nedeni D antijeni, genetik yapı ve reseptör varyasyonlarıyla ilgilidir.


Rh(-) veya Rhesus negatif kanın bakır , Rh(+) veya Rhesus pozitif kanın demir içeriyor olması;

Rh(-) negatif kanı Venüs'e

Rh(+) pozitif kan'ı da mars'a bağlar.


"Kadınlar Venüs'ten, Erkekler Mars'tan"

sözünü hemen hatırlatmak isterim, boşuna söylenmiş bir laf değil bu. 


Mars'ın ve venüs'ün temsil ettiği enerjileri göz önünde bulundurursak 

mars=savaş/eril

venüs=doğurganlık/dişil

dünya üzerinde neden sürekli savaşların olduğu da eril enerjinin yönetimde olduğunun bir yansıması aslında.

Bu kan dökme açlığı günümüze kadar hala devam ediyor.

Özellikle Gazze de olanlar sadece küçük bir hesaplaşma değil,

tüm bu tarihi de içinde barındıran kan soyunu bitirme savaşı. 

Yani soykırım…


Şimdi, burada başka sorular da var elbette.

Primatlar 24 çift, toplam 48 kromozoma sahipken,

Homo sapiens 23 çift, toplam 46 kromozoma sahiptir.

Peki Homo sapiens nasıl oldu da primatlar 48 kromozoma sahipken 46 kromozoma sahip oldu?



Afrika'da üretilen insan soyu ağırlıklı olarak Rh+ mesela,

ancak şu anda dünya nüfusunun %15'i Rh- olduğundan,

bu, Rh- bireylerin kesinlikle ilkel Afrika atalarıyla akraba olmadığı anlamına geliyor.

Görünüşe göre Afrika ataları üretilirken, hem primatların hem de insanların ortak ataları olan bir türün genleri kullanılmıştı.

Bu genetik şablondan yola çıkarsak, Sümer'in Annunaki'lerinin üstün özelliklerini taşıyan genetik dizileri bir araya getirerek gelişmiş bir tür yaratmaya çalışmış olabilirler.

Bu soyun Rh(+) olma olasılığı göz önünde bulundurmak zorundayız,

çünkü yükseltildiği tür zaten Rh+'dır.


Öte yandan, Rh(-) olanlar, genetik yükseltme sırasında genetik yapılarını primatlar dışındaki başka bir türün genlerine dayandırarak üretilmiş gibi görünüyor, bu nedenle RHESUS proteiniyle hiçbir bağlantıları yok.

Bu, aynı sütü tamamen farklı kaynaklardan gelen mayayla fermente etmeye benziyor biraz…


Peki Rhesus (-) kan gruplarının primatlarla neden hiçbir bağlantısı yoktu?


Anunnaki mayası maymun sütü için çalındığında ve Anunnaki mayası kirpi sütü için çalındığında, her iki durumdan da yoğurt çıktı, evet,

ancak daha derin bir incelemede bazı farklılıklar ortaya çıkıyor. Bazılarımız, hatta belki çoğumuz, maymun sütü için çalınan mayadan kaynaklanan yoğurda sahibiz.


Şöyle bahsedeyim;

Otozomal DNA'mız her iki ebeveynden de gelir,

ancak Y kromozomal DNA (Y-DNA) yalnızca babadan,

mitokondriyal DNA (mtDNA) ise yalnızca anneden gelir.

DNA testi, anne ve babanın birleşmesiyle oluşan insan hücrelerinin çekirdekleri içinde bulunan nükleer DNA'yı içerir.

Her hücrenin çekirdeğinin etrafında "mitokondri" adı verilen DNA parçacıkları yüzer. Mitokondriyal DNA (mtDNA) yalnızca kadınlardan geçtiğinden, bir çocuğun ilk mtDNA testi annenin genetik resmini belirler.


insanlar hem Afrika'nın içinden hem de dışından

göç ettikçe (Antik Göçler), genetik yapıdaki çok nadir mutasyonlar nedeniyle mtDNA'ları değişti.

Y kromozomlu Adem'e gelince, Y kromozomu yalnızca babadan oğula geçtiği için, günümüz insanlarının Y kromozomları, istatistiksel yöntemler kullanarak uzun zaman önce teorik olarak ortaya çıkarmış olabileceğimiz "Y kromozomlu Adem" olarak bilinen tek bir tarih öncesi baba figürüne dayanmaktadır.

Rhesus Positive ve yaratılış için erişimimizi Afrika'ya, özellikle Etiyopya'ya (Habeşistan) kadar genişletmemiz gerekiyor gibi görünüyor...

Şimdi konuyu bu afrika atalarından günümüz ingilteresine kadar taşıyacak o bağlantıya geçiş yapıyorum….


Kralların Kralı Haile Selassie kimdir?

Neden kralların kralıdır?

Neden lakapları; Musa'nın Tanrısı, Süleyman'ın Tanrısı, Abra'nın Tanrısı


Her şeyden önce, o kralların kralı mıdır?

Prens Philip ve Kraliçe Elizabeth'in önünde eğildiği Haile Selassie'nin soyu kimdir?


Bir kraliçe neden bu soya eğilir?


tanıdık geliyor mu.?


belki şu fotoğrafları da paylaşırsam daha anlaşılır olur

babilliler ? annunaki ırkı? mavi kan?

İngilterenin kraliçesi sadece kendi atalarının önünde eğilir

lyrans - felines

AMA HANGİ GRUP FELİNELER :)


peki covid sürecinde ne oldu?


dünyayı mrna fuckccienes'lerini olmaya zorladılar değil mi?


peki mrna neydi?


bir gen mühendisliği!


hücrelerinize tanımlanamayan virüslerden nasıl korunacaklarını öğretmek için dna'nın kökenini değiştirme projesi!

bill gates in sivrisinekten geçen veba hastalığını önlemek için kısır milyonlarca sivrisinek üretmesine benziyor biraz sanki!


peki Tanımlanamayan virüs derken?

Evet, covid virüsünü laboratuvarda izole edemediler çünkü idda ettikleri gibi bir virüs asla olmadı.

Adem ve Havva'dan önce yaptıkları gibi

insan DNA'sını manipüle etme yarışı bu!


yukarıdaki videoyu izlediyseniz eğer sizce

kraliçe

ne yapıyor?


DNA manipülasyonu ilanı, geliyoruz ey insanlık!


Bilincin yeniden yükseldiği dönemde DNA manipülasyonunu sizce neden yapıyor olabilirler?


Bu videoyu izlemenizi öneririm


Pandemi döneminde açtığımız Facebook sayfasında altyazı ekleyerek birçok doktor ve biyoloğun paylaştığı videoları yaymaya çalışıyorduk.


covidden 2 yıl önce kendi sayfamda virüs hakkında böyle bir aşılama yapılacağını yazmıştım. Tabi o dönem komplo teorisyenliğiyle çok zorbalığa uğradım. Facebook'tan yasaklandım

ve durum buralara kadar geldi.



Bir diğer video da hepinizin bildiği David Icke'nin London Real'deki röportajı, konu burada çok daha detaylı, video bayağa uzun ama dilerseniz inceleyebilirsiniz.

videoyu aşağıda paylaşıyorum.



Aşı olmuş olmanızın sizi endişelendirmesin,


Özellikle genç nesil, aşıların DNA'sındaki mutasyonu kendi lehlerine çevirebilecek şekilde aktive olan bir frekans seviyesine ulaştı.


Yaşadığımız tüm bu aktivasyonlar, denenmekte olan DNA'daki mutasyonu etkisiz hale getiriyor.


Başka bir deyişle, uyanacaksak, o çamurda da uyanacağız...

sonuçta, bu ilahi plan...


Olimpiyatlarda ise bambaşka bir gösteri yaşandı.


Yazının başlarında bahsettiğim düşmüş meleklerin hikayesine

göndermeler. mi dersiniz, gen mutasyonunun yeni cinsiyetsiz insan modelinin tanıtımı mı dersiniz, kıyametin dört atlısına kadar her başlığı işlemişler gerçekten ne diyelim çabanıza sağlık :)

, bunların hepsi aslında hala dünyayı yönettiklerini ve yönetmeye devam edeceklerini ilan eden bir gösteriydi.

Bu şeye benziyor ölmeden önce son bir güç gelir ya insana veda etmeden önce her şey güzelleşir bi anda senin için, bu küresel kesim de vedaya hazırlanıyor benim perspektifimde...

Olimpiyatlar da birçok kategoride kadınlara legal şiddet ön plandaydı,

maskülen enerji resmen dişile meydan okudu, trans bireyiz biz adı altında..

Bakın bu işte manipüle etmektir.

Kimse kimsenin ne olmak istediğine karışamaz, en kötüye bile sen niye böyle bir insansın diye bir soru sormak saçmadır.

Fakat insanların özgür seçimlerini bir bahane olarak kullanıp trans birey konusu üzerinden kadınların veya erkeklerin üzerinde bu şekilde hüküm ve kontrol kurmaya çalışırsan olay özgürlükten çıkar..

Hele ki çocuklara kim olmak istediklerine izin verelim cinsiyetlerini onlar seçsin başlığı ve kurnazlığı adı altında kendi cinsiyetsiz ırkını yaratacak algı manipülasyonunu yapamazsın!

Bu durum baktığınız perspektiften daha farklı bir açıda,

tüm bu pedofili takımı çocuk istismarına, çocukları sex işçisi olarak satmaya varan durumları meşrulaştırma çabası içinde.

Cinselliğin kutsallıktan saptığı, tamamen her şeyin ucuzlaştığı bir dönem içerisindeyiz.

Diğer yandan inançlar üzerinden yapılan hakarete varacak şovlar,

İnsanların normalini anormale döndürme çabası 2019 dan beri süre gelen bir süreç.

Tüm gerçekliği değiştirecek adımlar atılmaya çalışılıyor,

çünkü bu farkındalığın dönüşümünde çok önemli bir rol oynayacak ama unutulmaması gereken bir şey var kaynaktan gelen yeni algoritma yeni bilgi her iki kutuba da aynı şekilde gelir fakat gerçekliğin fark edilmesi için önce manipüle edilmesi gerekir.

illüzyon boyut gerçek olanı farketmek için vardır.

hiç bir şeyi sorgulamadan kabul etmeyin!



Kapanışı da Düşmüş Melekler temalı golden voyager ile yaptılar,

böylece olimpiyatlar 2028'de Los Angeles'taki melekler şehrinde açıldığında bir anlam kazanacak.

tüm bu şeytani, karanlık enerji gösterileri aslında ışığın ne kadar güçlü olduğunun habercisi benim gözümde..

her şeyin dualite perspektifinde dengede olması gerektiğini unutmayın, çok uzun zamandır bu dengesizliğin içindeyiz, şimdi dengeye geldiğimizde, tüm bu yansıma gösterilerinin dönüşümün habercisi olmasına izin verin...

ışığın hüküm sürdüğü dönüşüm...

ışık işçileri, görev başına!

ruh amaçlarımız buraya gelme sebebimiz artık görünür halde...

yapmamız gereken daha çok iş var..



haftaya görüşürüz...

yazıda ki kaynak bilgilerin bir kısmı mete hocamın araştırmalarından derlenmiştir. kendisine sonsuz teşekkürler...





Comments


bottom of page